Türkiye ve gelecek bir denklemin iki bilinmeyeni. Acaba, Türkiye ve gelecek uyumlu, anlaşabilen, hesap edilebilir, iyi bir ikili midir? Önce bu cevabı bulmaya çalışalım.
Ne yazık ki, Türkiye’de okuma-yazma bilmeyenlerin sayısı 3.8 milyondur. Lüksemburg’un nüfusu 590 bin, Danimarka’nın nüfusu 5,7 milyondur. Bu ülkelerin gayri safi hasıladan kişi başına düşen gelir Lüksemburg 81.383 USD, Danimarka’nın 36.450 USD’dir. Yani marifet nüfusta değil. Okuma-yazma bilmeyenlere ilkokul mezunlarını ilave ettiğimizde toplam 28.5 milyon kişi ediyor. Hollanda’nın nüfusu 17 milyon ve gayri safi hasıladan kişi başına düşen geliri 40.765 USD…

Biz bu 28.5 milyon insanı ne yapacağız? Sosyal güvenliklerini nasıl sağlayacağız? Çocuklarını nasıl eğiteceğiz? Nasıl sağlık hizmeti vereceğiz? Geçimlerini nasıl sağlayacağız? Söyleyeyim, nüfusumuzun geriye kalanı Hollandalıların çalıştığının 3 katı çalışacak ya da 28.5 milyon sayısını gelecekte nasıl azaltacağımızın planlarını şimdiden yapıp hemen icraata geçeceğiz. Ne kadar zamanımız var? Bence 20 yıl geciktik.

PISA diye bir sınav sistemi var. OECD ülkelerinde yaşayan 15 yaşında gençler sınava giriyorlar. Türkiye’de bunlardan biri. Geçen yıl yapılan sınavda Türkiye 65 ülke içerisinde 45. oldu. Geleceğe dair bir öngörü daha…Matematikte, fende 45. olan bir gencimiz bizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi içerisine sokabilir mi?
2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olmayı konuşuyoruz. Bu lafla olmuyor. Uluslararası birçok kuruluşun 2050 gelecek öngörülerinde Türkiye ilk 20’ye zor giriyor. 16. sıradan gerilere doğru kaymaya başladık. Güney Kore, 80’lerin ortalarında Türkiye’den çok daha fakir bir ülkeyken bugün 13. sırada, 2050 öngörülerinde 7. sırada olacak. Onlar bugünü nasıl başardılar? Geleceği nasıl planladılar? Çünkü onlar bunu arzu ediyor, peşinde koşuyor ve bunu yapmak için sistem, ortak akıl, iş birliği, güç birliği yapıyorlar. Gerçekleri görmezsek, sorunları görmezden gelirsek, sadece bugünü kurtarmak adına hamaset dolu söylevler yaparsak, ayrıştırıcı olursak teşhis koyamayız, teşhis koyamazsak da tedavi yapamayız. Önce teşhis koyacağız. Bizde durum şu; doktora gidiyorsunuz muayene ediyor ve kanser olduğunuzu anlıyorsunuz ve doktora diyorsunuz ki “doktor bana kötü hastalık deme buna dayanamam bana bir ağrı kesici bir vitamin yaz gideyim.” ve hayırlısı olsun diyerek iyi olmayı ümit ediyoruz. Bu mümkün mü? Hatta artık toplum öyle bir hal aldı ki, insanlar kendi yaptıkları hataları dua yoluyla Allah’a havale ederek sorunu O’nun çözmesini bekliyor. Başarı onu arzulayana, ona hazır olana, onu arayana gelir. Başarı aşk gibidir. Ev ve iş arasında kafamı bile kaldırmayayım, sıfır farkındalık ile hayatımı sürdüreyim, etrafımda olup bitenden insanlardan bihaber olayım, gözlerimi sımsıkı kapayayım, sonra da hayatımın aşkını bulamadım diye kendime kahredeyim, finalde de bunda da bir hayır vardır diyeyim. Bu şekilde hayatınızın aşkını bulabilir misiniz? Bence bulamazsınız. Dışarı çıkmalı, etrafa bakmalı, düşünmeli, kendi gerçeğinle yüzleşmeli, bunu arzu etmeli ve hayatının aşkını aramalısın. Başarı da böyle işte. Gerçeklerimizle yüzleşmeliyiz. Bu gerçeklere göre akıl ve bilimi birleştirmeli, hırsla bir şeyler yapmalıyız.

Yarın için gelecek için çocuklarımız için gururlanacak neyimiz var sorusunun cevabını bulmalıyız. İşte o zaman “Türkiye ve Gelecek” iyi bir ikili olacaktır.
Bir araştırmaya göre, 2017 yılında doğan çocukların yüzde 67’sinin çalışacağı meslekler henüz icat edilmedi. Sadece 20 yıl sonrayı yazıyorum. Bilim ve teknoloji öylesine hızlı gelişiyor ki baş döndürüyor. Şili’de kurulan rasathane her 5 dakikada insanoğlunun tüm tarihi boyunca ürettiği bilgiden daha fazla bilgi üretiyor. Bunun yaratacağı sıçramayı bir düşünün. Biz ne üretiyoruz?

Perakendeye gelince;
Moda her ne kadar dijital ortamda takip edilebilir bir olgu olsa da 20 yıl sonrada indirilebilir bir uygulama olmayacak. Bu nedenle, fiziksel perakende anlayışının devam edeceği bir gerçektir. Fiziksel perakende ile teknolojiyi iyi bir ikili yaparak nasıl fayda sağlarız onu irdelemek lazım. Bu iyi ikiliyi bir arada nasıl yönetiriz, çevrim içi ve çevrim dışı deneyimi nasıl harmanlarız bunu bulmalıyız. 20 yıl içerisinde e-ticaret ile fiziksel perakende arasında farkın tamamen ortadan kalkarak eşitleneceğini düşünüyorum. Başta hızlı ödeme sistemleri, hızlı deneyimleme teknolojileri ve müşteri datasının analiz edilebilmesi gibi birçok başlık geliştirilmelidir. Tüketicinin tüm çevresi akıllı cihazlarla donatıldıkça çevrim içi alışveriş yüzdesi artacaktır. Bu nedenle, fiziksel perakendenin çekiciliğini sürdürmesi için bugün bildiklerimizden çok farklı bir işletmecilik anlayışı geliştirilmesi kaçınılmazdır. Yeni işletmecilik anlayışının odağında “Deneyimleme” olmalıdır. Tüketicinin mağaza içi deneyimini keyif verici bir hale dönüştürmek içinde yine teknoloji unsurları kullanılmalıdır. Çevrim içi perakende ile mücadele ederken “aşırı kişiselleştirilmiş konsiyerj, kişiye özel hizmetler, ultra fiyat uygunluğu, benzersiz bir mobil optimizasyon, tüketim ve eğlencenin entegrasyon” gibi konuları marka bazında konsalide şekilde göreceğiz. Hiç, bir şey satın almayı umarak bir mağazaya gittiniz mi, sadece stokta olmadıklarını öğrenmek için? Google ana sayfasındaki yeni bir özellik, insanlardan Google Asistan’a en yakın mağazada stokta bulunan ürünleri bulmalarını istememize izin veriyor. Örneğin: “Google, Nintendo Switch konsolunu nerede bulabilirim?” Asistan size o konumda kaç mağazanın bulunduğunu ve ne kadar yakın olduklarını söyleyecektir. Tabii ki, şu anda tüm konumlardaki tüm mağazalar için mevcut değil, ancak standart hale geldiğinde bir gelecek göreceksiniz. Dijital Giyinme Odaları ve Küratörlü Deneyimler… Gelecekte, mağazaya gitmek; evde izlemek yerine sinemaya gitmek gibi olabilir.

Deneyim için gidiyorsun; benzersiz, yalnızca mağaza içi satışları ve temalı etkinlikleri barındıran mağazaları tercih ediyorsun. Sürücüsüz arabalar ile müşterilerini mağazaya getiren üst düzey markalar, interaktif deneyimleri barındıran daha fazla “çevrim içi bağlantılı mağazalar”, müşterilerin giyinme odalarında ürünleri seçmelerini sağlayan etkileşimli dokunmatik ekranlar, giyinme odası aynası / ekranı, aynı renkleri farklı renk, boyut ve görünümde olanları da görmelerini sağlamak…
Hatta bildiğimiz giyinme odaları bir süre sonra geçmişte kalacak. Sonuçta, “tüketici neden alacaklarını denemek ve form, stil, renk ve daha fazlası hakkında öneriler almak için doğru bir 3D sürümünü kullanabiliyorken soyunma sorununa girsin?” diyeceğiz.

E-ticaretin bugün en önemli konusu teslim süresidir. Ancak, başta Amazon olmak üzere tüketiciden gelen hızlı teslim taleplerinin ötesinde modeller geliştiriliyor.  Konu sadece giyim de değil elbette. Akıllı mutfak kavramı kendi kendine sipariş veren mutfak ekipman ve kapları noktasına geldi. Mutfağınız kendini size hazır edecek. Hem de çok yakında. Bir gizli girişim olan WePlenish, modern mutfağında devrim yaratacak olan “IoT destekli” akıllı kaplar hattını piyasaya sürüyor. Kahve, evcil hayvan yiyecekleri veya atıştırmalıklar gibi temel ihtiyaçlarınız bittiği için endişelenmenize gerek kalmayacak, çünkü kaplarınız envanter seviyelerini algılıyor ve söz konusu eşyaları parmağınızı kaldırmak zorunda kalmadan sipariş ediyor.

Fiziksel perakendenin geleceğinde felsefe, “Mağazalarımızı sadece ürün satmaktan daha fazlasını yapmak için kullanmak” olmalıdır.